Search results on translations for keyword esrar - Found 15 words

Found hemp in native language English

Turkish Translations

1. kenevir, kendir, (bot.) Cannabis sativa .

2. esrar, haşiş .

3. kenevir lifi .

4. (k.dili.) idam ipi. Indian hemp hintkeneviri, (bot.) Apocynum cannabinum. Virginian hemp, water hemp su kendiri, (bot.) Acnida cannabiona .

5. su keneviri, (bot.) Bidens tripartita .

6. şeytansaçı, (bot.) Eupatorium cannabinum. hempen kendire ait. .


Found junk in native language English

Turkish Translations

1. Çin sularında kullanılan bir çeşit yelkenli gemi. .

2. kullanılmış karışık eşya, hurda .

3. (k. dili) değersiz eşya, çöp .

4. (argo) esrar .

5. (den.) hurda halatlar .

6. eskiden gemilerde yenilen tuzlanmış sert sığır eti .

7. (k. dili) çöpe atmak. junk dealer eski eşya satıcısı, eskici, hurdacı. junk shop eski eşya dükkanı .

8. gemi gereçleri satan dükkan. .


Found turn in native language English

Turkish Translations

1. dönüş devir, deveran .

2. sapış, yön değiştirme, yönelme, istikameti çevirme .

3. sapak, dönemeç .

4. viraj .

5. oyun sırası .

6. korkutma, ödünü koparma .

7. gezme, dolaşma .

8. gidip gelme .

9. muamele .

10. sıra, nöbet .

11. kabiliyet, yetenek, istidat .

12. biçim .

13. yön .

14. tarz, nevi .

15. (k. dili) sarsıntı, şok .

16. kısa piyes .

17. büklüm, kıvrım .

18. dönüm .

19. iş fırsatı .

20. (müz.) grupetto, grupçuk, kümecik, işleme. turn about, turn and turn about nöbetle, sıra ile. turn bench torna. turn of phrase üslup. turn of the screw bir amaç uğruna baskı kullanma. at every turn her defasında, istisnasız. by turns nöbetleşe. done .

21. döndürmek, çevirmek .

22. devrettirmek, altüst etmek .

23. torna tezgâhında biçim vermek .

24. tersyüz etmek .

25. burkmak .

26. biçimini değiştirmek, bozmak, tahvil etmek, değiştirmek .

27. kıvırmak .

28. körletmek .

29. uygulamak, faydalanmak .

30. etmek yapmak .

31. doğrultmak, tevcih etmek, yöneltmek .

32. havale etmek, teslim etmek, nakletmek .

33. ekşitmek .

34. tercüme etmek, başka dile çevirmek .

35. bulandırmak .

36. geri çevirmek .

37. dönmek, devretmek, deveran etmek .

38. yönelmek .

39. geçmek .

40. dönüşmek .

41. kesilmek, olmak .

42. bulanmak, sersemlemek .

43. geçmek doldurmak .

44. sapmak, eğilmek .

45. döneklik etmek .

46. bozulmak, ekşimek .

47. (den.) tiramola etmek. turn about öbür tarafa dönmek .

48. evirip çevirmek. turn a deaf ear to işitmezlikten gelmek, kulak asmamak. turn adrift başıboş bırakmak. turn against aleyhine dönmek, aleyhine döndürmek. turn a hair kılını kıpırdatmak, aldırış etmek. turn a hand işe koyulmak, girişmek. turn an hones .

49. saptırmak, vaz geçirmek. turn away başka tarafa yöneltmek .

50. kovmak .

51. dönüp gitmek, sapmak .

52. vaz geçmek. turn back geri çevirmek .

53. geri dönmek. turn color renk değiştirmek. turn down kıvırmak bükmek .

54. reddetmek, geri çevirmek .

55. yüzünü aşağı çevirmek (iskambil kâğıtları) .

56. kısmak. turn in içine kıvırmak, içeriye doğru çevirmek .

57. teslim etmek .

58. yatmak. turn inside out içini dışına çevirmek, tersyüz etmek. turn into olmak, kesilmek, dönmek. turn loose salıvermek, serbest bırakmak. turn off kapamak .

59. kesmek .

60. lafa boğmak, sözü çevirip cevapsız bırakmak .

61. sapmak .

62. (İng.) yol vermek .

63. (argo) ilgisini kaybetmek. turn on açmak .

64. çevirmek .

65. (argo) heyecanlandırmak, esritmek .

66. (argo) esrar kullanmak .

67. bağlı olmak, bakmak .

68. düşman olmak. turn one' back on sırt çevirmek. turn on one' heels dönüp gitmek. turn out tersyüz etmek .

69. dışarı atmak, kovmak .

70. otlatmak için dışarıya çıkarmak (hayvan) .

71. dışına dönmek .

72. yapmak, imal etmek, meydana getirmek .

73. söndürmek .

74. katılmak .

75. (k. dili) yataktan kalkmak .

76. olmak, çıkmak. turn over çevirmek, devirmek .

77. havale etmek, teslim etmek .

78. devretmek .

79. zihninde evirip çevirmek .

80. altüst olmak, devrilmek, dönmek .

81. alıp satmak (mal) turn over a new leaf yeni bir hayata başlamak. turn round çevirmek, çevrilmek, dönmek. turn tail kaçmak, tüymek, toz olmak. turn the corner köşeyi dönmek .

82. krizi geçirmek, tehlikeyi atlatmak. turn the tables on one tersine çevirmek .

83. altüst etmek. turn the trick işi halletmek. turn thumbs down on reddetmek.. turn to müracaat etmek, baş vurmak, yardımını istemek .

84. işe koyulmak .

85. (belirli bir sayfayı) açmak. turn traitor hain olmak, hainlik etmek. turn turtle (den.) alabora olmak, altüst olmak, ters dönmek. turn up yukarı çevirmek, çevirip kaldırmak .

86. açmak, çevirmek .

87. yüzünü yukarı çevirmek .

88. ortaya çıkmak .

89. gelmek, bulunmak. turn upside down altüst etmek veya olmak .

90. devrilmek. .


Found overdose in native language English

Turkish Translations

1. belirli bir ölçüden fazla ilâç verme, dozu aşma .

2. aşırı doz .

3. (kıs.) O.D., o/d fazla esrar alma .

4. fazla esrardan hasta olan veya ölen kimse. .


Found hype in native language English

Turkish Translations

1. (argo) zerkedilen esrar .

2. şırınga .

3. satışı teşvik eden ilan veya teklif .

4. dikkat çekici hareketler .

5. üzerine dikkat çekilen kimse veya şey .

6. aldatmak. hype up uyarmak .

7. heyecanlandırmak. .


Found bag in native language English

Turkish Translations

1. (-ged,-ging) torba, çanta .

2. kese, çuval .

3. bir çanta muhtevası, çantanın içindekiler .

4. inek memesi .

5. (argo) bir paket esrar .

6. torbaya veya çuvala koymak .

7. torba gibi şişmek, torba gibi sarkmak .

8. şişirmek, germek .

9. yakalamak, avlamak. bag and baggage pılı pırtıyı toplayarak, butun eşya ile. hold the bag kabak başında patlamak .

10. avucunu yalamak. in the bag ABD (argo) emin, garantili .

11. (colloq.) çantada keklik. .


Found head in native language English

Turkish Translations

1. (çoğ.) heads) baş, kafa .

2. kelle .

3. reis, şef .

4. baş yer, baş taraf, ön taraf .

5. ekin başı, başak .

6. madde, fıkra .

7. kaynak, su başı, menba, pınar başı .

8. zirve, şahika, doruk .

9. akıl .

10. manşet .

11. konu .

12. madeni paranın resimli yüzü (tura) .

13. göbek .

14. bira köpüğü .

15. birikmiş basınç .

16. enerji sağlanan suyun düşme yüksekliği .

17. (coğr.) burun .

18. (den.) seren yakası .

19. (den.), yüznumara .

20. (den.), pruva .

21. (A.B.D.),, (argo) esrar düşkünü .

22. (çoğ.) head) baş: fifty head of cattle elli baş sığır. head and shoulders above çok daha iyi. Heads (I.) win, tails you lose Ne olursa olsun ben kazanacağım, sen kaybedeceksin. head money adam başına verilen vergi .

23. bir düşmanın kellesinin getirilmesi karşılığında verilen para. head of steam buhar basıncı .

24. (k.dili.) şevk, gayret, hırs. Heads or tails? Yazı mı tura mı? head over heels tepetaklak perende atma .

25. adamakıllı. head over heels in love sırılsıklam âşık. head shop hipilere tütsü ve renkli afişler gibi eşya satan dükkân. head tone (müz.) kafasesi. Heads up! (A.B.D.), (k.dili.) Dikkat! Yukarıya dikkat! head wind (den.) pruva rüzgârı. a crowned head .

26. kraliçe. bring to head karar noktasına getirmek, meydana çıkarmak, buhrana sebep olmak. from head to foot baştan başa, baştan ayağa, tepeden tırnağa kadar. give a horse his head dizginleri boşaltmak. go to one's head başını döndürmek, aklını başında .

27. burnu büyümek. hang veya hide one's head utanmak, başını önüne eğmek. (I.) can't make head or tail of it Hiç bir şey anlayamıyorum. It cost him his head Hayatına (mal.) oldu. keep one's head soğukkanlılığını muhafaza etmek, kendine hâkim olmak. keep .

28. borca girmemek, ayağını yorganına göre uzatmak .Iose one's head kendinden geçmek, aklı başından gitmek, şaşırmak .

29. boynu vurulmak. make head against güçlükler karşısında ilerlemek. off one's head, out of one's head (k.dili.) deli, çıldırmış zıvanadan çıkmış, kaçık. over one's head anlaması zor .

30. yapabileceğinin üstünde .

31. daha yüksek bir makama (baş vurma) put their heads together baş başa verip düşünmek. put something out of one's head unutmak veya unutturmak. rocks veya holes in the head (argo) delilik, çatlaklık. take it into one's head aklına koymak, tasarlamak. .

32. baş, başta olan .

33. başa ait. head sea (den.), baş denizleri, önden gelen dalgalar. .

34. başta olmak, birinci olmak, önde gelmek .

35. lider (başkan, reis, önder, şef) olmak .

36. (den.), dümen kırmak, yönelmek, yöneltmek .

37. baş koymak, baş yapmak .

38. başını kesmek, buda- (mak.) (ağaç) .

39. baş olmak, başına geçmek .

40. başa koymak, başına geçirmek .

41. olgunlaşmak, yetişmek (tahıl) .

42. üstünlük sağlamak, geçmek .

43. (den.), başı çevrili olmak, başı bir tarafa doğru olmak .

44. baş bağlamak, baş vermek (lahana, turp) head for (bir hedefe) doğru gitmek, yönelmek. head off yolunu kesmek. head up (k.dili.) başkanlık etmek. .


Found dirty in native language English

Turkish Translations

1. kirli, pis, murdar .

2. bulanık .

3. iğrenç, çirkin .

4. alçak .

5. sisli, fırtınalı, bozuk (hava) .

6. fazla miktarda radyoaktif zerreler yayan .

7. (argo) yanında esrar bulunan .

8. pisletmek, kirletmek, murdar etmek .

9. lekelemek. dirty work (k.dili) el altından yürütülen iş, hileli oyun, bir işin en zor kısmı. dirtiness pislik. .


Found snort in native language English

Turkish Translations

1. at gibi horuldamak .

2. (k. dili) kahkahalarla gülmek .

3. (argo) koklayarak esrar çekmek .

4. öfke belirten ses .

5. atın horuldaması .

6. kahkaha .

7. (argo) bir yudum içki. snorter horuldayan kimse .

8. şiddetli fırtına .

9. gürültülü patırtılı iş. .


Found hashish , hasheesh in native language English

Turkish Translations

1. haşiş, kenevirden çıkarılan esrar . .


Found drug in native language English

Turkish Translations

1. (ged, ging) ilâç, ecza .

2. esrar, uyuşturucu madde, narkotik ilâç .

3. alışkanlık meydana getiren kimyasal madde .

4. ilâçla uyuşturmak, ilâç vermek, zararlı ilâç vermek, yemek veya içki içine uyuşturucu veya zehirli ilâç katmak. drug addict uyuşturucu maddelere düşkün kimse, esrarkeş. drug habit uyuşturucu madde kullanma alışkanlığı. drug onthe market piyasada ih .

5. (A.B.D) ilâç, yiyecek, içecek, kozmetik 'gibi maddelerin satıldığı mağaza. .


Found bennies in native language English

Turkish Translations

1. (çoğ.), (argo) esrar olarak kullanılan amfetamin hapları .


Found cold turkey in native language English

Turkish Translations

1. (A.B.D.), (argo) (sigara, esrar vb'nden) ansızın mahrum kalma .

2. dobra dobra söylenen söz. ABD, 8rg0 (sigara, esrar vb'nden) ansızın mahrum kalma .

3. dobra dobra söylenen söz. .


Found wig in native language English

Turkish Translations

1. (-ged, -ging) peruka, takma saç .

2. ing., (k. dili) azarlamak, paylamak. wig out (A.B.D.), (argo) esrar etkisinde bulunmak .

3. çok heyecanlı olmak. wig'ging ing., (k. dili) azar tekdir. .


Found high in native language English

Turkish Translations

1. barometrenin yüksek olduğu bölge .

2. (argo) esrar tesiri altında olma. on high gökte, semada. .

3. yüksek, ali .

4. mağrur, kibirli, kendini beğenmiş, azametli .

5. yüce, muhteşem .

6. âIâ .

7. (müz.) tiz, yüksek perdeden .

8. kokmuş (et) .

9. (coğr.) kutuplara yakın .

10. çok eski .

11. baş .

12. ağır .

13. coşkun, taşkın (neşe) .

14. pahalı .

15. şiddetli, sert, azgın (deniz) .

16. asil, soylu, necip .

17. (argo) esrarın tesiri altında. high and dry suyun dışında, karada .

18. kimsesiz ve çaresiz kalmış. high and low her yerde .

19. zengin fakir, herkes. high and mighty (k.dili.) azametli, gururlu. High Church Anglikan Kilisesinin Katolikliğe meyleden kısmı. high color koyu renk, koyu kırmızı. high comedy yüksek sınıfın hayatını ele alan ve nükteli diyalogları bulunan komedi. h .

20. kabarma saati .

21. doruk. high treason ihanet, vatan veya devlete hıyanet. fly high büyük emeller beslemek, hayal peşinde koşmak. get on one's high hors ayak diremek, direnmek .

22. öfkelenmek, kabarmak, kafa tutmak. in high terms överek, göklere çıkararak. It' high time. Tam vakti. Zamanı geldi de geçti bile. the Most High Tanrı, Cenabı Hak. with a high hand kendince .

23. amirlik taslayarak. .


Uzerine.com Copyright © 2005 Uzerine.com
uzerine.com Ana Sayfa | Üye Girişi